17 Eylül 2013 Salı

GÜLLERİN İÇİNDEN DOĞUM GÜNÜ PASTASI

Güllü pasta tarifi
Şeker hamurlu doğum günü pastası nasıl yapılır
     Sonbaharın son sıcak günlerinde hazır bir araya gelmişken, Nazmiye teyzemizin ve Belgin'in doğum gününü akrabalarla beraber kutladık.Aslında aynı gün doğmamışlar ama tarihleri yakın olunca beraber kutlanabilir diye düşündük.Doğum günü iki kişinin olunca, pastayı da iki katlı yaptım. Pastanın  kremasına frambuazlı kuvertür çikolata ve frambuaz ekledim.İkisinin de beğeneceğini düşünerek çiçekler, güller içinde bir pasta yaptım.Her ikisine de doğum günü pastaları gibi bol çiçekli, güller içinde bir yaşam diliyorum.
     O gün; hem akraba günü, hem de doğum günü bir arada olunca, soframızda daha önce yaptığım ve tarifini paylaştıklarım kadar ilk defa denediğim tarifler de vardı.Bu tarifleri daha sonra ki günlerde yayınlamayı düşünüyorum.Güllü doğum günü pastasının yanı sıra, lamington kek, frambuazlı cupcake, profiterol, lorlu kurabiye, mısır unlu kurabiye, cepli sandviç ekmekleri, patlıcanlı börek, mercimekli haşhaşlı börek, peynirli mekik börek, şalgamlı bulgur salatası ve zeytinyağlı biber dolması, içecek olarak da çay ve kahvenin yanında koruk şerbeti, reyhan şerbeti, kaneleda yaparak ikram ettim.Damak zevklerine uyar mı diye tereddüt ederek yaptığım koruk şerbetinin en tercih edilenler arasında olduğunu görmek beni şaşırttıysa da beğenilmesine sevindim.

15 Eylül 2013 Pazar

2.İZMİR BUTİK PASTA VE KURABİYECİLER BULUŞMASI

     Yoğun ve stresli geçen yaz aylarından sonra 2.İzmir Butik Pastacılar ve Kurabiyeciler Buluşmasına katılmak;butik pastacılığa ve kurabiye yapımına gönül vermiş eski arkadaşlarla yeniden görüşmek ve yeni arkadaşlarla tanışmak benim için gerçekten moral oldu.Etkinlik İzmir körfezi manzaralı  Best Western Konak Otel'de her gün biraz daha artarak 70 kişiye ulaşan bir katılımla yapıldı.
     Bu buluşmayı organize eden arkadaşlarımıza ve bizi bu buluşmada da gene yalnız bırakmayan sponsorlarımıza bir kez daha teşekkürler.

10 Eylül 2013 Salı

PATLICANLI BÖREK

Patlıcanlı börek tarifi
Patlıcanlı börek nasıl yapılır
     Patlıcanlı börek hem bize, hem de evde ki vegan beslenenlere uygun olduğundan; doyurucu, lezzetli ve çok sık yaptığım bir börek.Böyle olmasına rağmen paylaşmamış olmam ilginç, hemen hemen üç günde bir yapınca iyice kanıksadım sanıyorum. Patlıcanlı her şey severek tüketiliyor ama patlıcanlı böreğin yeri gerçekten bir başka :)
Malzemeler:
  • 1 kilogram yufka 
  • 1 kilogram patlıcan 
  • 3 adet kuru soğan 
  • 5 adet sivri biber 
  • 5 adet domates 
  • 1 demet maydanoz 
  • 1 demet dereotu 
  • 1 çay kaşığı kırmızı pul biber 
  • 1 çay kaşığı karabiber 
  • 1 çay kaşığı nane 
  • 1 çay kaşığı kimyon 
  • 1 tatlı kaşığı tuz 
  • 1 çay bardağı zeytinyağı 
  • 1 çay bardağı su 
  • 1 yemek kaşığı çörek otu
Yapılışı:
  • Patlıcanlar soyulup, küp küp doğranır.
  • Tuzlu suyun içinde acısının çıkması için bekletilir.
  • Kurusoğan yemeklik doğranır.
  • Tavaya alınan soğanlar ve doğranmış biberler zeytinyağında kavrulur.
  • Suyu sıkılıp alınan patlıcanlarda tavaya eklenip, kavrulur.
  • Küp küp doğranmış domateslerde eklenip, suyunu çekene kadar pişirilir.
  • Soğuması için bekletilir.
  • Yufkaya fırçayla 2-3 yemek kaşığı zeytinyağlı su karışımı sürülür.
  • Yufkaya soğuyan iç malzemesinden yayılıp, rulo şeklinde sarılır.
  • Yufkalar ve iç malzemesi bitene kadar aynı işlem yapılır.
  • Fırın tepsisine dizilen börekler keskin bir bıçakla kesilir.
  • Önceden 200 derece ısıtılmış fırında, 40 dakika kadar pişirilir.
     Ben,bizim evde ki vegan beslenenler de bu böreği yiyebilsinler diye üzerine yumurta sarısı sürmedim, bu nedenle böreğin rengi çok parlak görünmüyor ama siz yumurta sarısı sürüp, susam veya çörek otu serpebilirsiniz.

7 Eylül 2013 Cumartesi

REYHAN REÇELİ

Reyhan reçeli tarifi
Reyhan reçeli nasıl yapılır
Çiçek reçeli tarifi

     Son günlerde bütün bloglarda ve bizim evde de kış hazırlıkları devam ederken, aslında kurutmak için aldığım reyhanlardan reçel yapmak aklıma geldi.Hemen internette arattım ama bu güne kadar sanıyorum hiç deneyen olmamış, reyhan reçeli ile ilgili hiç bir yayın bulamayınca, ben de gül reçeli yapar gibi yaptım.Biz reyhan kokusunu sevdiğimiz için mi bilmem, gerçekten çok güzel kokulu bir reçel oldu.Ben denemek için az miktarda yapmıştım ama evde ki ilgiden sonra bir kaç demet reyhandan yapmam gerekecek sanıyorum.
Malzemeler:
  • 1 adet irice demet mor yapraklı reyhan 
  • 2 su bardağı tozşeker 
  • 1,5 su bardağı su                                                                                          
  • 1 adet limonun suyu 
Yapılışı:
  • Reyhan demetinden yapraklar kopartılıp fazla zedelemeden yıkanıp, süzülür.
  • Yaprakların çoğuna biraz şeker ve çok az limon suyu eklenerek ezilip, bekletilir.
  • Tencereye su ve şeker konulup kıvamı koyulaşıncaya kadar kaynatılır.
  • Bütün ve parçalanmış yapraklarda eklenip, kısık ateşte 10 dakika daha kaynatılır.
  • Üzerinde oluşan köpükler alınır.
  • Ocaktan indirmeye yakın eklenen limon suyu ile bir iki taşım daha kaynatılır.
  • Sıcakken kavanoza konulup, kapağı kapatılıp, ters çevrilir.

5 Eylül 2013 Perşembe

KIZILCIK ŞERBETİ

Kızılcık şerbeti tarifi
Kızılcık şerbeti nasıl yapılır
                                         
     Kızılcık her zaman pazarlarda bulunan bir meyve olmadığından bulunca biraz fazla alıp, hem marmelat hem de şerbetini yaptım. Buruk tadı nedeniyle, olgun olanları dışında yenilmesi biraz zor olan bir meyve ama ben eskiden beri o buruk tatlı marmelatını ve şerbetini sevdiğimden kısacık mevsimini kaçırmamaya çalışıyorum. Biraz fazla şeker ile kaynatıp, konsantre halde ki şerbeti servis ederken bardağa koyduğum bir parmak şerbet üzerine herkesin damak zevkine göre istedikleri oranda su ekliyorum.
Malzemeler:
  • Yarım kilogram kızılcık 
  • 2 su bardağı toz şeker 
  • 2 litre su 
Yapılışı:
  • Kızılcıkların sapları ayıklanıp, bol suda yıkanır.
  • Geniş bir tencereye bütün malzemeler konulup, orta ateş üzerine alınır.
  • Şeker eriyip, şerbet kırmızı rengini alana kadar arada karıştırılarak yarım saat kaynatılır.
  • Ocaktan alınıp soğuyunca tel süzgeçten ezilerek geçirilir.
  • Renginin berrak olması için daha sonra temiz bir tülbentten geçirilir.
  • Servis edileceği zaman bardağın yarısına kadar şerbet, üzerine soğuk su ve buz eklenir.


3 Eylül 2013 Salı

ACILI DOMATES REÇELİ

Acılı domates reçeli tarifi
Acılı domates reçeli nasıl yapılır
Domatesli, acı biberli, sarımsaklı, zencefilli reçel tarifi
     Uzun zamandır yazmayınca bloglara, tariflere yabancılaşılıyor, nereden yazmaya başlanacağı bilinemiyor ama yazmamak, yazamamak da hep bir eksiklik olarak hissediliyor.Acılı domates reçelini Beste'nin bloğunda gördüğümde bu malzemeleri bir arada düşünemedim, hiç olmayacak bir tarif gibi geldi önce.Sonradan belki de aklım son günlerde hep Gezi olaylarında olduğundan, o kadar değişik grupların bir araya gelmesi ile ne güzel birliktelikler ortaya çıktı diye düşünerekneden olmasın dedim :) İçindeki malzemeler reçelin olmazsa olmazı şeker ve limon, kesinlikle olmaz dediğim ama sonradan çok değişik bir aroma verdiğini gördüğüm sarımsak ve zencefil,  az koyunca az acı çok koyunca çok acı veren acı sivri biber ve kan kırmızı domatesler...Yani hiç olmayacak grupların bir araya gelmesi ile acı desen acı değil, tatlı desen tatlı değil, belli belirsiz de olsa değişik tatlara, aromalara rastlanan çok güzel bir karışım haline gelen GEZİ gibi...
Malzemeler:
  • 2 kilogram domates 
  • 6 adet acı sivri biber 
  • 5 santim kadar taze zencefil 
  • 1 diş sarımsak 
  • 3 adet limonun rendelenmiş kabukları ve suyu 
  • 1 kilogram toz şeker 

Yapılışı:
  • Domateslerin kabukları soyulup, ortadan ikiye ayrılarak sap kısmı temizlenir.
  • Domateslerin çekirdekleri istenmez ise bu aşamada çıkartılır, minik minik küpler halinde doğranır.
  • Acı biberler, taze zencefil ve sarımsak olabildiğince ince kıyılır.
  • Tüm malzeme tencereye alınıp, kısık ateşte kaynayana kadar ara ara karıştırılır.
  • Domatesler çok su salmaya başladığında ocağın ateşi arttırılır.
  • Dibi çok çabuk tuttuğundan sürekli karıştırılarak, reçel kıvamına gelip koyulaşıncaya kadar pişirilir.
  • Sıcakken kavanozlara doldurulup, ters çevrilir, bir gece bekletilir.

1 Eylül 2013 Pazar

DÜNYA BARIŞ GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN


     Ve dünya öyle büyük,
     Öyle güzel
     Öyle sonsuz ki deniz kıyıları
     her gece hepimiz
     yan yana uzanıp yaldızlı kumlara
     yıldızlı suların
     türküsünü dinleyebiliriz...
     Yaşamak:
     birer birer 
     ve hep beraber
     ipekli bir kumaş dokur gibi
     hep bir ağızdan
     sevinçli bir destan okur gibi 
     Yaşamak...(*)

     1 Eylül bütün dünyada Barış Günü olarak kutlanıyor. Yeryüzünün pek çok bölgesi barıştan çok uzak ve barışa en çok gereksinim duyduğu günleri yaşarken, bir gün için barış dilemek yeterli değil ama bir gün bile olsa barıştan söz etmek insana umut veriyor. Dünya Barış Gününüz Kutlu olsun. Hep bir ağızdan sevinçli bir destan okur gibi; barış içinde; din, dil, renk, ırk ayrımı olmadan, insanların el ele, yan yana durabileceği, annelerin babaların çocuklarının arkasından ağlamadığı günlerde yaşamak varken, emperyalist güçlerin çıkarları için yapılan bu savaş çığırtkanlığını anlamak çok güç. Belki de savaş çığırtkanlığı yapanların çocuklarının hiç bir zaman savaşa gitmeyecek olmasındandır. Oysa ki;                                     
Yaralı takvimlerle büyüyor
Dört tarafı hüzünlerle çevrili yurdum
Genç ölümlerle değişiyor mevsimler (**)
     Maalesef genç ölümlerle değişti mevsim, yaz mevsimi geçti, gitti ve takvimimiz bir yara daha aldı.Yaşanan olayların şaşkınlığı, kaybettiklerimizin acısı geçmeden üzerine yeni acılar eklendi ve her yazmaya çalıştığımda yeni yeni acı haberlerle günler geçti. Öldürülen, gözlerini kaybeden gençler, yüzlerce yaralı halen yoğun bakımdan çıkamayanlar ve sadece Gezi parkında ki ağaçları korumak için başlanan direniş; yaşanan haksızlıklara, adaletsizliklere, doğanın her gün biraz daha katledilmesine ve yaşam biçimimize yapılan dayatmalara karşı bir direnişe dönüştü. Günlerimiz, gecelerimiz televizyon ve bilgisayar başında bazen ağlayarak bazen gülerek, meydanlarda bazen gaz yiyerek, bazen de gençlere yemek dağıtıp yedirerek geçti. Gençlerin orantısız zekasına güldük, hayran kaldık, polisin orantısız gücünü, acımasızlığını ise bir kez daha gördük.
''Tam da artık bu memlekette hiç bir şey şaşırtmaz beni sanırken,
 Her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum ''
diyor ya Murathan Mungan, ben de gençliğin tavrına, enerjisine ve olaylara bu kadar mizah duygusu ile pozitif yaklaşabilmelerine çok şaşırdım. İnsanca, sanatla, mizahla direnen gençlerimiz, Çarşı grubu, Antikapitalist müslümanlar ve en güzeli Redhack hepimize umut oldu. Bu arada nedense paylaştıklarıma tepki gösterenler, beni izlemekten vazgeçenler de oldu. Gerçi onlara da sorsanız yaşam biçimlerine karışılmasını, gençlerimizin, ağaçlarımızın, doğanın katledilmesini istemiyorlardır diye düşünüyorum ama bu süreçte medya o kadar üç maymunu oynadı ve olayları o kadar yanlı gösterdi ki, tepki gösterenler sanıyorum olayların sadece gösterilmek istenen kadarını gördüler. Yoksa, doğanın katledilmesine, her akan derenin üzerine HES, her gözüne kestirdikleri alana AVM ve TOKİ yapılmasına, dağın taşın maden arayanlar tarafından delik deşik edilmesine bir takım insanlar rant elde edecek diye neden razı olsunlar, razı olmayanlara neden tepki göstersinler. Çoğu zaman kendileri için bile değil, başkalarının çıkarları için bu olup biteni görmeyenler, göz yumanlar için söylenebilecek en güzel sözlerden birini Kızılderililer söylemiş belki de;
''Son ırmak kuruduğunda,
son ağaç yok olduğunda,
son balık öldüğünde,
paranın yenilemeyen bir şey olduğunu ancak o zaman anlayacaksınız''.
     Yakınımızda olanlar bilirler, hayatımızın değişik dönemlerinde, değişik şehirlerde hep ağaçları savunmak durumunda kalmış, karşımıza hep birilerini almış, mahkemelik olmuş ve hep yalnız bırakılmıştık. İlk defa yalnız olmadığımızı gördük ve bizim gibi pek çok insan için direnişin en güzel tarafı da bu birlik olma duygusuydu sanırım. Televizyonlarda gördükleri kadarıyla olayları değerlendirenler ne derse desinler, ben bulunduğum ortamlarda gençler tarafından yapılan hiç bir taşkınlığa şahit olmadım ama ne yazık ki sonuçta olan gene gençlere oldu. Ölenler, yaralananlar ve sonrasında gezi tutsakları...
     Yaz ne çabuk geçti de sonbahar geldi ben kendi adıma anlayamadım, yazdan geriye buruk bir sevinç kaldı. Bir araya gelemez sandığımız grupların, kişilerin gerektiğinde bir araya gelebileceklerini, özünde aynı olan taleplerin farklı şekillerde de dile getirilebileceğini gördük. Gezi parkı ile başlayan direniş değişik biçimlerde yayılmaya devam etti, ediyor. Bu  gün de Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında, barış için el ele mesajı verip insan zincirleri oluşturacaklar. Elini tuttuğumuz kişinin dinine, diline, ırkına ve cinsiyetine bakmadan sadece ülkemizde değil, bölgemizde hatta dünyada barış içinde yaşama isteğimizi göstermek ve savaş, sömürü ve şiddetin olmadığı BARIŞ İÇİNDE ÖZGÜRCE YAŞAYACAĞIMIZ BİR DÜNYA İÇİN, EL ELE...



(*)  Nazım Hikmet
(**)Mehmed Uzun



3 Haziran 2013 Pazartesi

3 HAZİRAN 63... KALDI YÜREK SIZISI


                                   Kökü burda
                                             yüreğimde
                                   yaprakları uzaklarda bir çınar
                                   ıslık çala çala göçtü bir çınar
                                   göçtü memet diye diye
                                   şafak vakti bir çınar
                                   silkeledi kuşlarını,
                                                güneşlerini:
                    ''oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
                                                                                  memet''
....................................................                          

                                   ''Uyarına gelirse
                                                  tepemde bir de çınar''
                                                                demişti on yıl önce
                                   demek ki on yıl sonra
                                   demek ki sabah sabah
                                   demek ki ''manda gönü''
                                   demek ki ''şile bezi''
                                   demek ki ''yeşil biber''
                                   bir de memet'in yüzü
                                   bir de güzel İstanbul
                                   bir de ''saman sarısı''
                                   bir de özlem kırmızısı
                                   demek ki göçtü usta
                                   kaldı yürek sızısı
                                                     geride kalanlara

                                   nerdeyim ben
                                                  nerdeyim ?
                                   kimsiniz siz
                                                  kimsiniz ?

                                   yıllar var ki ter içinde
                                                     taşıdım ben bu yükü
                                   bıraktım acının alkışlarına
                                                          3 haziran 63' ü
                                   bir kırmızı gül dalı
                                                        şimdi uzakta
                                   bir kırmızı gül dalı
                                                         iğilmiş üzerine
                                   yatıyor oralarda
                                              bir eski gömütlükte
                                                          yatıyor usta
                                   bir kırmızı gül dalı
                                                         iğilmiş üzerine
                                   okşar yanan alnını
                                                      bir kırmızı gül dalı
                                                                      nazım ustanın...


1 Haziran 2013 Cumartesi

KIZILDERİLİ ŞEFİN MEKTUBU

Kızılderili Şef'in Amerikan Başkanına Mektubu

Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.

Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte
bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığının farkındayız.

Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç.

Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.

Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.

Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.

Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun çocuktan olacağımızı söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve çocuklarınıza da onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.

Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.

Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.

Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?

Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?

Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan
ölmez mi?

Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.

Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.

Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.

Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.

Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.

Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece Ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler. Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar. Birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak; bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek; son kızılderili yok olup kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesetleriyle kaynaşacak.

Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur. Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır.

Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.

Ölü mü dedim?... Ölüm diye bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan.

Şef Seattle, 1854
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...